Myanmar'ın amansız demir parmaklıkları arasında, Charlie ve Jack kardeşler, işlemedikleri bir suçun kurbanı oldular. En zorlu hapishanesinin acımasız duvarları onları, hayatta kalmanın yeni bir anlam kazandığı ölümcül bir oyuna mahkum etti: The Lockdown. Bu korkunç televizyon programı, mahkumları bir ölüm kalım mücadelesine sürüklüyordu; özgürlüğe doğru bir şans için birbirlerini acımasızca dövüyorlardı. Her maç hayat pahasınaydı, her kayıp hayatta kalmanın bittiğinin işaretiydi. Kardeşlik bağları, acımasız koşullar altında sınanırken, Charlie ve Jack hayatları için ve birbirleri için savaştılar. Her mücadele, fiziksel dayanıklılıklarının ve duygusal dayanma güçlerinin sınırlarını zorladı. Acımasız yetkililer karşısında, hayatta kalma umutlarını ayakta tutacak tek şey birbirlerine olan bağlılıklarıydı. The Lockdown'un ölümcül arenasında, Charlie ve Jack, sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda ruhen de hayatta kalmak için mücadele ettiler. Masumiyetlerini kanıtlamak ve özgürlüğe giden yolu bulmak için azimlerini ve kardeşliklerini silah olarak kullandılar.